Dünyanın en eski tapınağı ''GÖBEKLİTEPE''





Kimimizin adını dahi duymadığı, Şanlıurfa'da sınırları içerisinde yer alan Göbeklitepe tapınağı, insanlık tarihi için çok önemli yapılar arasında belkide başta gelir. Göbeklitepe antik dünyadaki medeniyetlerin başlangıç noktası. Yerleşik medeniyetlerin temeli ilk burada atılmış. Ayrıca son yılların en büyük arkeolojik keşfi olarak nitelendiriliyor. Buradaki ilk kazı çalışmaları 1980 yılında İstanbul-Chiccago Üniversitesi beraberliğinde başlamıştır. Yapılan kazılarda burasının ''Biris Mezarlığı'' ve ''Söğüt Tarlası''  gibi bölgenin önemli yapıları arasında kabul edilmiş, fakat başka bir çalışma yapılmamıştır. 


Alman arkeolog Prof. Klaus Schmid.



Bu dönemde İsveç'li gazeteci Peter Benedict, bölgenin önemini anlatan bir makale yazmış, fakat yine de üzerinde durulmamıştır. Bölge 1994 yılında Almanya'nın en eski üniversitelerinden biri olan Heidelberg Üniversitesi'nin dikkatini çekmiş, Arkeolog Klaus Schmidt önderliğinde kazı ekibi göndermiştir.








Bölgede kazılara başlayan Klaus Schmid'in, Göbeklitepe'nin dünyanın en önemli yapılardan biri olabileceğini fark etmesi uzun sürmedi. Kalıntıların ortaya çıkması, dünyada büyük bir şaşkınlık yarattı. Öyle ki, Göbeklitepe dünyadaki ilk tapınak olarak kabul edilen Stonehenge'yi, tahtından 7 bin sene farkla indirmişti. Ayrıca Göbeklitepe'nin, Mısırda inşa edilen ilk piramitten 7500 yıl önce inşa edildiğine uzmanlar hemfikir.





Göbeklitepe bulunana kadar tarihçiler, yerleşik hayatın tarımla geldiği kanısındaydı. Fakat bölgede çıkarılan tapınağa benzer yapılar, ilk yerleşik hayatın tarımla değil, tapınakla geldiğini gösteriyordu.


                                           



Ortaya çıkarılan alanlarda, dairesel olarak dizilmiş 12 tane 'T' şeklindeki küçük sütunlar, ve ortalarında 2 tane yine 'T' şeklinde büyük sütunlar vardır. Bu 12 küçük sütunun, burçları veya ayları temsil ettiği de düşünülmekte. Fakat, tam olarak bununla ilgili hiç bir bulguya rastlanmamış.
Aslında neyi temsil ettiğinden çok, nasıl yapıldığı(!) konuşulmakta.



Bu bölgenin önemli olmasının en büyük nedeni, M.Ö. 10.000 yılında insanların avcı-toplayıcı olarak, küçük gruplar halinde hayatlarını devam ettirdiği düşünülecek olursa, binlerce insan gücü gerektiren bu devasa sütunları buraya nasıl dikmiş olabilecekleri.




Göbeklitepe'deki antik yapıların, büyük insan grupları tarafından yapıldığını düşünen arkeologlar, bu yapıların yapıldığı tarihi tarıma geçiş tarihi olarak kabul etmektedirler. Avcı-toplaycılıktan tarıma geçen Homo Sapiens'in neden böyle yapılara ihtiyaç duyduğu ise, bilim adamları tarafından çözülemeyen bir sır gibi.

Bulunan sütunların boyları 3 ile 6 metre arasında değişmekte. Kiloları ise ortalama 7 ton. Büyük sütunların kiloları da 60 tona kadar ulaşmakta. Binlerce avcı toplayıcının çok uzun süre çalışarak bu sütunları inşa ettiği düşünülmekte. 


















Sütunların üzerindeki kabartmalar, o dönemde sanatın var olduğunu bize göstermekte. Bir çok sütunun üzerine çizilmiş insan, el ve kol, şüphesiz en dikkat çekici olanları. 
Bilim adamları sütunların insan figürleri olduğunu düşünmekte. Bu insan figürlü sütunların kiloları 60 tona kadar ulaşmakta. Bunların dışında boğa, yaban domuzu, örümcek, yılan, ördek, turna ve aslan gibi birçok hayvan figürleri görülmekte. 




Ders kitaplarında öğretilen avcı-toplayıcı grupların, evcil bitkilerle tarım yapmaya başlayarak yerleşik hayata geçtikleri kanısı, Göbeklitepe ile tutarsız bir hale geldi. Prof. Klaus Schmidt'e göre ''-önce tapınak avcı toplayıcıları bir araya toplamış, daha sonra tarımın öğrenildiğidir.'' Yapılan kazılar ve bulunan yeni bulgularla Göbeklitepe, Arkeoloji ve Bilim dünyasını çokça şaşırtacağa benziyor.




Göbeklitepe'nin kazı ekibinin başında yer alan Prof. Klaus Schmidh, eşi Arkeolog Çiğdem hanım ile burada tanışmış ve evlenmiş. Birlikte uzun süre kazılar yapmış ve Göbeklitepe'nin 2011 yılında, UNESCO tarafından Dünya Miras Geçici Listesi'ne alınmasında büyük rol oynamıştır. Prof. Schmidt geçirdiği kalp krizi nedeni ile, Temmuz 2011 aramızdan ayrılmıştır.

Verdiği bir röportajda şu sözleri ile, kültür mirasına ne kadar önem verdiğini anlamak mümkün.

''- Hedefimiz Göbeklitepe’yi tamamıyla kazmak değil. Bu büyük bir hata olurdu; arzumuz gelecek kuşaklar için mümkün olduğunca el değmemiş bir miras bırakmak. Maksadımız, mümkün olduğunca az, gerektiği kadar kazı yaparak mekânı anlamak. Göbeklitepe, oldukça büyük bir alanı kapsıyor. Bu mekânın yüzde yüzünü kazmak çok büyük bir hata olurdu. Eğer her şey bir anda gün yüzüne çıkarılırsa daha sonra bazı sorular cevapsız kalır. Bu nokta, arkeolojik çalışmaların diğer çalışmalardan ayrıldığı temel noktadır. Antik tapınakların gün yüzüne çıkarılmasını ben de isterim; herkes ister… Ancak Göbeklitepe’de hâlihazırda dört, beş, altı… yedi tapınak ortaya çıkarılmış durumda. Geri kalan 15 tapınağı da hasarsız olarak ortaya çıkarmak istiyoruz.''







Ayrıca bölgedeki topraktan alınan örnekler incelendiğinde, buğdayın atası ''Einkorn'' taneleri bulunmuş. O dönemde binlerce insanı beslemek zor olsa gerek. Belki de ilk ekmek burada pişmiştir, ne dersiniz?








Not: Oluşturduğum bu içerikte bir çok farklı kaynak kullanılmıştır. Doğruluğu tamamen kanıtlanmayan hiç bir bilgi paylaşılmamıştır. 
Teşekkür ediyorum.
























Yorumlar

  1. Çok güzel bir yazı olmuş Mustafa Bey. Devamını merakla bekliyoruz :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder